Şeytan ve nefis, insanın ALLAH katında mertebe kazanması için hem engeldirler, hem de vesile. Bunu, Mevlâna’nın şu veciz ifadesinde şöyle görmekteyiz:
“Su, geminin içine girerse onu batırır. Altında bulunursa, onu yüzdürür.” (1) Yani insan nefis ve şeytana hâkim olsa derecesi artar, sahil-i selamete ulaşır. Fakat, o iki düşmana mahkum olursa, ilerleyemez, batar.
Bazıları, görmediğini bahane ederek şeytanı inkara kalkışır. Mevlâna, böylelerine der: “Şeytanı görmedinse kendini gör!” (2) Çünkü, şeytan bir cesedle görülseydi, herhalde o inkarcılar gibi görülecekti.
Nitekim, Nas Sûresinin son ayeti, “Hannas” olan şeytanın hem cinlerden, hem de insanlardan olduğunu dikkat çeker. “Hannas, kirpi gibi kah başını çıkaran, kâh büzülen anlamındadır. Şeytanın kalbe saldırması buna benzemektedir.” (3)
Nefis ise, şeytanın insandaki sözcüsü durumundadır. Nefis, şeytandan gelen telkinlere hassas bir alıcıdır
Nefis bir sihirbazdır. Onun vesveselerinde gizli bir sihir vardır.” (
“Nefis, bir ejderhadır.” (9) “Firavunda olan sende de vardır. Lakin, senin ejderhan kuyuda mahpustur.” (9)
Yani, her insanda Firavun olabilecek bir kabiliyet vardır. Nefis ejderhası serbest bırakılsa ve her istediği verilse, o insan bir Firavun olur. Bu cihetten baktığımızda Firavun, nefsin müşahhas bir örneğidir.
Nefis, bir hilekârdır. “Nefsin her nefeste bir mekri vardır ki, o mekirlerin her biri yüzünden yüzlerce Firavun ve yüzlerce askerleri gark olmuşlardır.”
Riyazet ve benzeri nefisle mücadele yollarını, Mevlâna şöyle değerlendirir:
“Bir evin temelini atacakları vakit, evvelki binayı yıkarlar.
“Yerin dibinden başlangıçta çamur çıkarırlar (yani kuyu kazarlar. Fakat sonunda oradan tatlı suya ulaşırlar.
“Çocuklar, işin sırrını bilmedikleri için, kan aldırmaktan korkarlar ve hıçkıra hıçkıra ağlarlar. Çocuğun babası ise, hacamatçıya para verir ve kan çıkaran neştere iltifat eder.
“Bir hamal, ağır yük altında koşup gider. Hatta o ağır yükü başkalarının elinden kapar.” (15)
“Hükümdar kaleyi tahrip ederek kafirden alır. Sonra onu tamir ederek, yüzlerce burç ve sed ilave eder.” (16)
Bütün bu misaller, nefisle mücadelenin hikmetini ve neticesini göstermektedir.
“Ham nohutun pişmesi için, kaynar suya atılması lazımdır.” (17) Zaten, Cenab-ı Hak, nefisle mücadele etmemiz için, bizi devamlı bir halden başka hale çevirmekte, bela ve musibetlerle denemektedir.
“ALLAH’ın rahmeti gadabını ve kahrını geçmiştir. Ondan dolayı, bir kimseyi belalara uğratması rahmetindendir.”
Kıyamet kopup hesap zamanı geldiğinde, kimin ne yaptığı ortaya çıkacaktır. O gün, günahtan kaçınanlar sevinecekler, günahlara dalanlar ise kıvranacaklar. Mevlâna bunu şöyle anlatır:
“Dünyadaki halimiz, denize inci niyetiyle dalan dalgıçlara benzer. Herbiri cevher ve inci ümidiyle eline ne geçerse torbasına doldurur. Dışarı çıktıklarında kimin inci, kimin boncuk veya taş topladığı ortaya çıkar. İşte, mahşer günü buna benzer.” (24)
ALLAH-u Teâlâ Hazretleri, ayeti kerimesinde;
“Müminler ancak o zâtlardır ki, ALLAH'a ve O'nun Peygamberine iman etmişlerdir, sonra bir şüpheye düşmemişler ve mallarıyla ve nefisleriyle ALLAH yolunda savaşanlardır. İşte doğrular da onların ta kendileridir.” (Hucurat /15) buyuruyor
Rabbim! Bana hikmet ver ve beni iyiler (salihler) arasına kat” (Suara /83)